NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
حَدَّثَنِي
أَبُو
عَامِرٍ
حَدَّثَنَا
عَبَّادُ
بْنُ رَاشِدٍ
عَنْ
الْحَسَنِ
حَدَّثَنِي
مَعْقِلُ
بْنُ يَسَارٍ
قَالَ
كَانَتْ لِي أُخْتٌ
تُخْطَبُ
إِلَيَّ
فَأَتَانِي
ابْنُ عَمٍّ
لِي
فَأَنْكَحْتُهَا
إِيَّاهُ ثُمَّ
طَلَّقَهَا
طَلَاقًا
لَهُ
رَجْعَةٌ ثُمَّ
تَرَكَهَا
حَتَّى
انْقَضَتْ
عِدَّتُهَا
فَلَمَّا
خُطِبَتْ
إِلَيَّ
أَتَانِي يَخْطُبُهَا
فَقُلْتُ لَا
وَاللَّهِ
لَا
أُنْكِحُهَا
أَبَدًا قَالَ
فَفِيَّ
نَزَلَتْ
هَذِهِ
الْآيَةُ وَإِذَا
طَلَّقْتُمْ
النِّسَاءَ
فَبَلَغْنَ
أَجَلَهُنَّ
فَلَا
تَعْضُلُوهُنَّ
أَنْ يَنْكِحْنَ
أَزْوَاجَهُنَّ
الْآيَةَ قَالَ
فَكَفَّرْتُ
عَنْ
يَمِينِي
فَأَنْكَحْتُهَا
إِيَّاهُ
Ma'kıl b. Yesâr demiştir
ki; "Benim bir kız kardeşim vardı. Onun için bana dünürlüğe geliniyordu.
Amcamın oğlu da bana (dünürlüğe) geldi. Ben de onu kendisine nikahladım. Sonra
onu ric'î talakla boşadı ve onu terketti. (Kadının) iddeti sona erip de (onun adına)
bana dünürlük edilmeye başlanınca bana (amcamın oğlu da) gelerek onu (benden)
istedi. Ben de
"Hayır vallahi
hiçbir zaman onu (sana) nikahlamayacağım" diye cevap verdim. Bunun üzerine
şu âyet(-i kerime) nazil oldu: "Kadınları boşadığınız zaman bekleme
sürelerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde (eski)
kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın..." [Bakara 232.] Bunun üzerine
yeminimin keffaretini ödeyerek onu onunla evlendirdim.”
İzah:
Buharî, nikah; Tirmizî,
Tefsîrü'l-Kur'ân.
Ma'kıl b. Yesâr'ın
kızkardeşinin isminin Cümeyl. Fatıma ve Leyla olduğuna dair rivayetler vardır.
Amcasının oğlunun Ebu'l-Beddâh b. Âsim el-Ensârı isminde bir sahabî olduğu
kaydedilmektedir. Her ne kadar Ma'kıl'ın kendisi Müzeni iken "Ensârî"
bir kimse ile amcazade olması imkânsız gibi görülmekte ise de, babalarının,
anne bir kardeş veya süt kardeş oldukları düşünülünce bu imkânsızlık ortadan
kalkar. Buharinin rivayetinde ise, bu zatın Ma'kıl'ın amcazadesi olduğunu ifâde
eden bir kayıt yoktur. İbaresi "kız kardeşimi bir ere vermiştim"
şeklindedir.
Tirmizî'nin rivayetinde
ise bu hadisin metninde "Bilâhare bu adam kadına, kadın da ona
sevdalandı" ifâdeleri yer alırken, Buhârî'nin rivayetinde "ben de
-sana vaktiyle kız kardeşimi vermiş ve onu sana bir aile firaşı yapmış, her
veçhile sana ikram etmiştim. Fakat sen bunlara karşı kardeşimi boşadm, sonra da
gelip onu istiyorsun. Hayır vallahi o sana hiçbir zaman dönemeyecek- dedim.
Fakat bu adam kusursuz (iyi) bir kişi idi. (Hemşirem de) kocasına varmak istiyordu",
anlamına gelen ibareler yer almaktadır.
Metinde geçen
"iddeti sona erince" sözünden maksat, o kadının birinci veya ikinci
talaktan sonra iddetinin sona ermesidir. Şayet üçüncü talaktan sonra iddeti
sona erecek olursa 2076 numaralı hadisin şerhinde açıkladığımız şekilde ikinci
bir kocayla evlenip boşanmadıkça ilk kocasıyla evlenmesi helal olmaz. Nitekim
bu hâdise üzerine inen tercümesini sunduğumuz âyeti kerime ile ilgili olarak
Hz. İbn Abbas şöyle demiştir: "Bu âyet karısını bir yada iki talak ile
boşayıp, boşanan kadının bekleme süresi dolduktan sonra, tekrar ona dönmeyi
isteyen bir adam hakkında inmiş ve kadının velilerinin buna engel olmaları
yasaklanmıştır"[Süleyman Ateş, Kur'an-ı Kerim'in Yüce Meali ve Çağdaş
Tefsiri, I, 270.]
Ayet-i kerimedeki
"kadınları boyadığınızda" ve "onlara mani olmayın"
cümlelerindeki her iki hitabın da velileri muhatab almış olması mümkündür. Bu
takdirde âyet-i kerime "ey veliler, boşanmalarına sebebiyet verdiğiniz ve
velisi bulunduğunuz kadınlar, içlerinde kocalarına karşı besledikleri nefret
duygusu gittiği için yeniden onlarla evlenmek isterlerse onlara engel
olmayınız" mânâsına gelir.
Metinde geçen
"bunun üzerine yeminimin keffâretini ödeyerek onu onunla
evlendirdim." cümlesi, aslında "bunun üzerine onu onunla evlendirdim
ve yeminimin keffâretini ödedim" şeklindedir. Fakat kelimeler arasında
takdim-te'hir olmuştur.